Sunday, November 3, 2013

Tibbi terimler sozlugu

Buraya geldigimizden beri surekli erteleyip durdugumuz bir seyi yapmanin vakti geldi artik. Hayatimizdaki Hodgkin Lenfoma (HL) faktorunu unutmayip, onunla yasamayi ogrenme asamasindayiz hep. Sanirim bu ogrenme sureci de hic bitmeyecek. Hayir telaslanmayin, hersey yolunda, sadece rutin kontroller icin basvuruda bulunma asamasindan bahsediyorum.

Bilmeyenleriniz vardir belki, Kivanc burada Memorial Sloan Kettering Cancer Center (MSKCC)'da calisiyor. Cilt kanserinin teshisi uzerine, image processing yapiyor. Neyse, kaderin cilvesi ki bu da bize benim rutin kontrollerimin Kivanc'in calistigi bu hastanede yapilmasi firsatini veriyor. Anladigim kadariyla -ki gercekten oyle sanirim, zira the newsroom un bir bolumunde bu hastaneye yapilacak bagistan bahsedildi, bir kac amerikan dizinde daha duydum adini, kanser ve MSKCC baya birlikte anilan seyler-.

Kivanc gecen hafta icinde karimin basindan gecmis bir HL hikayesi var, kontrollerini burda yapalim ne yapmak gerek dedi. Bize uzuuuun bir liste verdiler. Siz bunlari hazirlayin, biz bir bakalim degerlendirelim size cevap verelim dediler. Sigortanin karsilama durumu hakkinda bile bir sey demediler, once o istenilen liste hazirlanacak!

O listede iste su ana kadar olan herseyin ingilizce tercumesi isteniyor. Tum doktor raporlari, tomografi sonuclari, kan testleri, kemoterapi ve radyoloji bilgileri... Peki bu belgeleri cevirmek isini kim yapacak? Tabii ki ben!

Is basa dustu ve dunden beri bu belgeleri ingilizceye cevirmek icin ugrasiyorum. Bunu yapmayi psikolojimin kaldirmayacagini, bunu yaparken kendimi yerden yere aglayarak atacagimi falan sandim. Kivanc el koyacakti duruma eger psikolojik durumum bunu kaldirmazsa...

Doktor raporlariya basladim. Teshisin konulmasi, bu sirada kan durumlarin, kemoterapi sonrasi verdigim yanitlar...

Hasta 26 yasinda kadin, HL IIB evre. Kemoterapi sonrasi geldi. Sikayetler: Kemoterapi sonrasi kusma, mide bulantisi... Kemoterapi sirasinda aglama, kendini kotu hissetme... Bir sonraki kemoterapi icin uygun goruldu....

Kulaga cok urkutucu, gercek degilmis gibi geliyor degil mi...

Hasta bir sonraki kemoterapi sonrasi danisma icin geldi. Radyoterapi icin konsultasyon yazildi....

Bunlari ingilizceye cevirirken herseyi bastan yasiyormus gibi oluyorum gercekten. Ve bu kadar sogukkanli ve dingin bir sekilde bunlari yaptigima inanamiyorum. Ve sonra bunlari buraya bu sekilde yazdigima... Tamam o kadar serin kanli degilim aslinda, gozlerim dolmaya basliyor sanirim, ve iki saniye once Kivanc bana komik video gostermeye kalktiginda onu ruh halimi anlamamkla suclayip cigligi basmis da olabilirim... Hah, gozlerimin dolmasi gecti bak... Ama duygusal bir takim hafif gelgitler disinda kendimi ordan oraya atmiyorum. HL ile tanisan Bilge'yi elinden tutmaya calisiyorum.


Insanin basina boyle birsey geldiginde kabullenmeyi ogreniyor. Tum o berbat yollardan gectikten sonra aslinda en berbatinin kendine yabancilasmak ve hasta olan Bilge'yi dislamak oldugunu ogreniyorum. Cunku sen reddedip hasta olan yanini kabul etmedikce o cigliklar atarak pesinden kosuyor.

Ilk defa bu kadar acik bir sekilde size hissettiklerimi dile getirme cesaretini gosteriyorum. Nedense icimde bir his, boyle bir paylasimin beni koruyacagina inanmami soyluyor, bir batil inanc, bir saplanti daha belki. Eskiden, bu hastaliktan once -hastaliktan sonra cok degistim yeaa man moduna girmek istemem haberiniz olsun, sadece kendimi biraz daha iyi tanimaya ve anlamaya basliyorum sanki- hayatimin iyi gittigi zamanlarda mutlaka kotu birsey olacagini dusunur, hayatin mutlu yanlarini yasayamaz, hep bir hastalik endisesiyle hayati kendime zehir ederdim.

Simdi o surekli korktugum hastaliklardan sansli olarak birisine denk geldim -kotunun iyisi tabir edilir HL-. Ve ogrendim ki kanserden korkmak, kanserin insanin basina gelmesinden bin kat daha kotu birsey.

Evet su anda belgeleri ingilizceye ceviriyorum, bu ceviri isleri bitince hastaneye basvurucaz. Ve rutin kontrollerim burda baslayacak. Hic birsey cikmayacagini umuyorum. Kendim icin ayni yollardan bir daha gecmemeyi ve sizin icin hic bir zaman tum bu fena durumlarla karsilasmamanizi diliyorum.

Bu biraz bunalik bir post oldu ya, bir kac gun icinde size dun gece East Village'de yaptigimiz Halloween temali ghost tourdan bahsedicem. Amerikan edebiyati kokuyordu buram buram ama anlayabildigimiz iki isim oldu : Edgar Allan Poe ve Johnny Walker. Bu kisilerle ilgili paranormal hikayeleri duymak isterseniz beni takip edin anacim. Hepinizi kucaklarim.


Friday, October 25, 2013

1 OYUN, 1 BAR


1 OYUN: SLEEP NO MORE

Bildiginiz gibi bir oyun degil, Broadwayshow da degil, oyle boyle degil. Genel bir bilgi vereyim sonra detaylara girerim. Oyun 1920lerde geciyor, bir Macbeth uyarlamasi. Sahne 5 katli bir "otel", the McKittrick Hotel. Tum sahne bu otel, oyun bu otelde geciyor. Her kati ayri bir sahne. Seyirciler maske takip oyuna giriyorlar, istedikleri katta geziniyorlar, oyunu yakaladiklari yerde takip ediyorlar. 

Simdi detaylara gireyim. Oyun girisinde eline iskambil karti veriyorlar. Bu kartin uzerinde yazan rakama gore seni iceri alacaklar. Oldukca karanlik koridorlardan gecip bir bara giriyorsun. Burada biraz absynth based icki icebilirsin. Bardaki genc de bagiriyor zaten "hands are empty, lips are dry". Bar 1920lerin speakeasy barlarindan sanki. Her yer kirmizi kadife. Yuvarlak masalar, dumanli ortam. Neyse mikrofona bir abimiz cikiyor, diyor ki "gencler, 3 numarali grup ickilerini biraksin, kapiya yanassin, haydi bakalim". Ickilerden son yudumlar aliniyor, karanlik bir odaya giriyoruz.

Maskeler dagitiliyor.

Ve kurallar soyleniyor, maskeyi cikarmak yasak, iceride konusmak yasak. Asansore biniyorsunuz, tekrar hatirlatiliyor " ladies and gentlemaaaan, today you will be aaaalll alone, maybeeee you will glimpse others" ve siritiyor ve fisildiyor, "this iiiis your experience, upstairs will be dark and you may feel lonesomeeee, if you feel so, come and see me in the baaaar, i will be waiting for you, we may have some conversation" ve goz capkin bir goz kirpis.

Ikinci katta asansorun kapisini aciyor, here you go! Bir grup inmeye basliyor, grubun tam yarisi inmisken "no nooo" diyip onlerine geciyor ve tekrar fisildiyor "as i told youuu, you will be allll alone". Inenler indi, kalan saglar bizimle ve 5. kata cikiyor. Ve asansorden iniyoruz. 

5. kat bir timarhane. yataklar, tuvalaetler, ilaclar. Ve kat gercekten hastane gibi kokuyor. -Oyundaki kokular da insani oyuna itmeye hatiri sayilir sekilde yardim ediyor-.   Burada Kivanc'la birbirimize el sallayip ayriliyoruz. Ne de olsa "we will be allll alonee".

Alt kata iniyorum, terzi var, sekerci var, bir alt katta bir mezarlik, agac kokusu... Her yer dumanalti. Onun altindaki katta bir malikane, onun altindaki katta ise bir avlu ve kilise. Bir de bi yerlerde otel lobisi vardi ama katlar birbirine giriyor, mekanlar ic ice geciyor. Herseyi karistirmaya basliyorum.

Ilk oyunculara bir bar sahnesinde rastliyorum. Bir kavga sahnesi. Bir iskambil oyunu sirasinda cikan bir kavga. Sahnenin icindeyim. Kartlarina bakabiliyorum, bardaklarina dokunabiliyorum. Tum setle oynamak serbest. Sonra o oyuncunun pesinden kos, otekini takip et. Alt kata in, ust kata cik. Kostur dur. Zaman mekan birbirine geciyor. Acayip bir sey. 

E simdi akla gelen ilk soru boyle olunca oyunu anlamaz ki insan! Evet anlamiyorsun, ama olay o. 3 saat gecip gidiyor. Herkes bambaska bir sey deneyimlemis olarak cikiyor oyundan.  Ve herkes biribirine kendi gorduklerini anlatiyor.  Herkes yine o ilk barda bulusuyor. Bu sefer bir blues orkestrasi var barda. Inanilmaz basarili bir teyze (Karen Marie Richardson), hem eglendiriyor hem de sesiyle allah allaaah dedirtiyor. Oyunda fotograf cekmek yasakti ama bu barin fotografini cekmek serbest! Iste:



Bir de googleda Karen Marie Richardson diye aratinca Pink ile bir  sleep no more sonrasi soyle bir dueti ortaya cikiyor. -vay anam bu oyunu Pink ile izleyenler ne sansliymis arkadas, boyle surprizlerle biz de karsilasiriz diye umuyorum ve linki veriyorum-:

http://www.youtube.com/watch?v=6ZivtWrxqgM

Bir de teyzenin soyle seker bir videosu var:

http://www.youtube.com/watch?v=X5tNq1_0EEE


Oyunda fotograf cekmek yasakti evet ama ilginizi cezbederse google image search rocks!:

https://www.google.com/search?q=sleep+no+more&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ei=FmtqUu3_OdK1kQfipICAAQ&ved=0CAkQ_AUoAQ&biw=1366&bih=673 

bir de oyunla ilgili linkler:

http://sleepnomorenyc.com/
https://www.facebook.com/TheMcKittrickHotel

Karar verilmistir, evet, tekrar gelmeliyiz! Sizinle gelelim hem de! haydin gelin!

---------------------------------------------------------------------------------------------------

1 BAR: APOTHEKE


Chinatown'da bir yer. Giderken bobreginizi caldirmazsaniz bu bar sizin odulunuz. -Yok oyle birsey, bulundugu yer biraz tuhaf ama eminim ki gayet guvenli, hatta kesin eminim anne cok guvenli.-

Kapida apotheke mapotheke bir sey yazmiyor. Bulmak biraz zor olabilir. "Chemist" yaziyor,  girin iceri.


Iceri girince kirmizi kadife perdeyi aralayin ve bar karsinizda.


Tahmin etmesi zor degil, ic mekan isminden menkul, konsept eczane. Ama akliniza oyle hemsire kiliginda dolasan bar tenderlarin oldugu ucuz fantazi mekanlari gelmesin. Eczaci onlugu giyen oldukca "cool" bartenderlar var iceride! Ve bar muhtesem, arkadaki raflarda 19. yydan kalmis gibi duran ilac siseleri. 


Bara yaklasinca size bir prescription list uzatiyorlar. Liste gruplar halinde, haleti ruhiyenize gore seciniz, recete painkillerlardan aphrodisiaclara kadar genis bir yelpaze sunuyor. Kokteyller alisilmisin disinda, kendileri tasarlamislar ve anladigimiz kadar her mevsim yenileniyor.


Eger olur da prescription list size kafi gelmezse, kardes bana soyle eksili meksili ginli minli bir sey yapiver gozunu seviyim, azcik meyve kokusu da gelsin gibi bir iki lakirdi ediyorsunuz, aninda ilaci hazirlayip uzativeriyorlar. En son adacayli bir sey ictim! bir daha gitsem aynisini icemiycem, cunku bu ne dedim, adi yok, improvised dedi.

Muzikler nasil diye merak ederseniz sooyle bir apotheke listem var artik groovesharkta:

http://grooveshark.com/playlist/Apotheke/91810352

ve de barin linki:

http://www.apothekenyc.com/


Simdilik NY boyle. Esen kalin.

Sunday, October 13, 2013

Hello NY!


Çok heyecan verici bir şehre geldim. Jetlag belasını atlatabilirsem -sen mi büyüksün jetlag ben mi- şehrin keyfini daha çok çıkaracağım.

Şimdilik -geleli 5 gün oluyor sanırım- yeni motivasyonlarımla bu şehirdeyim. (Bu motivasyona bulugur pilavi ve taze fasulye pisirmek de dahil). Sabah 4 sularında -jetlag evet- kalkıyorum ne yazık ki. Evde kitap okuyarak ya da dizi izleyerek sabahın olmasını bekliyorum.

Hava aydınlanınca kahvaltıı!! Bazen evde, bazen evin karşısındaki starbucksta. Ve şu ana kadar aksatmadan her gün adada -roosvelt island- yürüyüş yaptım. FDR Monument var adanın ucunda, harika bir anıt -on numara bir tasarım, bosuna Louis Kahn olunmuyor arkadas!- ve de tabii ki harika bir manzara. Ve bizim eve sadece 15 dakika! Yayyyy!!! http://www.fdrfourfreedomspark.org/.

Adada yürüyüş yaparken Manhattan manzarası da beni benden alıyor.

Yuruyus rotasi ve Manhattan!

 Anam ne güzel ne heyecan verici bir şehir! Bayma potansiyelim her zaman var ama, umarım tembelliğin kollarına düşüp baydım ben diyip evden çıkmadığım günler gelmez.

Evden azıcık Ed Kock Queensboro Bridge gözüküyor.

Ed Kock Queensboro Bridge

 Ama hakim manzara bir "Rear Window". İnsanların akşam yemeği hazırlıklarını izlemek ya da yemek sonraları televizyon başında uyuyakalmalarını yakalamak hoşuma gitmiyor değil vallahi. Acaba biz nasıl gözüküyoruz. Amaaaan burası NY! Life is out of window blinds!

Rear Window

Bugünlerde iş güçle ilgili bir şey yapmıyorum. Son dakika insanı olmayı kabullenmenin verdiği rahatlıkla, Türkiye'deki bayram tatilini fırsat bilip buraya gelen eş dostla günümü gün ediyorum.


Ha bir de evde organize olmamız şart. Bir kaç değişiklik ve bir ikea ziyareti farz. Kıvanç Bey Kıvanç Bey! Evin hanımı geldi!

Karmamızı düzenliyoruz, herşey iyi olacak diye düşünüyorz ve iyi oluyor değil mi. Bu sehirde neden bu kadar cok Joga yapan kadin var anladim! Müthiş bir pozitiflik hakim genel psikolojik durumuma. Bu pozitifliğimin bu blogu okuyan tüm yakın arkadaşlarıma ve aileme kadar gitmesini ümit ediyorum.

Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim.